Kalbimin Turuncu Köşesinden*
- nbgnctn
- 27 Nis 2022
- 2 dakikada okunur
İstanbul’da okuduğum yıllarda, dışarıda çok güzel bir gün geçirip de akşam yurt odama çekildiğimde, ne yapsam da bu güzel güne yakışan bir final olsa diye düşünürdüm. Ya güzel bir film izlemeli, ya sevdiğim şarkıları dinlemeli, ya şiir okumalı, ya da o zamanlar şiir dediğim denemelerimden yazmalıydım. O gün dergi fuarından veya sahaf festivalinden dönülmüşse karıştıracağım çok şey vardır zaten, en güzel günler de o günlerdir. Böyle akşamlarda ders çalışmak o akşamı ziyan etmek olurdu bana göre. İçinde bulunduğum bu duyguyu nasıl ifade edebileceğimi bilmiyorum. Bazı geceler gece ziyan olacak diye uyumazdım mesela. Bosna’ya yaz okuluna gittiğimiz vakitler böyle geçmişti. Gece üçlere kadar oturur, Fikret Kızılok’tan gecenin üçünde'yi dinlemeden uyumazdım. Sabah erken kalkıyor olmama rağmen, uykuya tutturamazdım geceyi.
Bu akşam da yine böyle bir akşamdı. Akşamı da güzeldi, gecesi de. Bahar geldiğinde mi ben böyle olurum, yoksa... Hepsi mümkün, niyesini sorgulamamalı belki bazı şeylerin. Takvime baktım, 25’i bitmiş bile Ramazan’ın, ne çabuk. Yarı uykulu ve yarı uyanık. Rüyada gibi ama fazlasıyla gerçek. Bir yakaza halinde gidip gelmişim aynı yolları günlerce. Biraz telaşlı ve biraz kafası karışık bir ay. Küçük mutluluk anlarıyla, kiraz çiçekleriyle, nisan yağmurlarıyla, cevabını bulamadığım sorulara eklediğim yeni sorularla dolu bir ay…
Mutluluk üzerine de bolca düşündüğüm bir ay oldu. Mutlu olmamak için kendimi uzun zamandır tutuyormuşum gibi...Mutluluğu gerçekleşmeyeceği kesin ihtimallere bağlamışım ve kabullenmişim. Olmuyor, olmayacak. Kaçmışım insanlardan. Odalarda, masalarda, duvarların arasında, kendimle ve karanlık düşüncelerimle, -meli, -malı'larımla ve kategorilerimle somurtkan bir yaşama mahkum etmişim kendimi. Halbuki bir zamanlar bir neşe kırıntısı vardı içimde. İçimde bir yerde, kalbimin uzun zamandır uğramadığım bir odasında.
İnsan karanlık bir kuyuya bir kere girmesin, orada öylece kalmak, çıkmaya çabalamaktan daha kolay geliyor. Bir kez çıkıp ışığın lezzetini aldığındaysa, niye bu kadar geç kalmışım diyorsun. Bahar var dışarıda, "pencereyi kapama" diye boşuna dememiş şair. Çünkü, "gök dolabilir içeri." Pencerelerimi açmanın vakti gelmiş. Sadece baharı değil, karı, yağmuru ve rüzgârı buyur etmenin vakti. Bazen birkaç insan, bazen bir bahar dalı, bazen çocuk sesleri yaşadığımı hatırlatıyor. Eski ihtimallerin yükünü olduğum yere bırakıp, yeni bir güne bu kez daha hafif uyanabilmeye niyet ediyorum.
Şimdi fonda Bir Bahar Akşamı çalıyor. Barış Manço’dan olmalı, bu ayrıntı önemli.
*Yeniden yazı yazmam için bana ilhâm olan Havva'ya teşekkür ederim, kalbimin en turuncu köşesinden. 🧡
Comments