top of page

Hikâyelerimiz

  • nbgnctn
  • 11 Eki 2022
  • 2 dakikada okunur

Sondan kaç önceki nefesimiz olduğunu bilmeden hikâyelerimizi yazmaya devam ediyoruz. Bilsek, öylece kalırdık herhalde. Duraklama devrine girerdi tüm hikâyeler. Giriş, gelişme, sonuçtan başka bir de duraklama çıkardı başımıza. Biz daha halihazırdaki hikâyeleri, hikâyelerin düzenini çözememişken... Hoş o zaman çözmemiz gereken bir şey kalmazdı, her şey durduğu zaman. Bir zaman ve mekân tutulması, bir akıl ve kalp tutulması yaşardık. Sondan kaç önceki nefesimiz olduğunu bilseydik, şimdi bunları yazar mıydık, yazabilir miydik? Oturduğumuz yerden kalkıp da koşa koşa gidebileceğimiz bir yerimiz olur muydu, yoksa son nefesimize kadar öylece oturup bekler miydik? Bunların cevabını hiçbir zaman bilemeyeceğiz, çünkü sondan kaç önceki nefesimizi alıyor olduğumuz bize hiçbir zaman malum olmayacak. Tıp o kadar gelişmedi henüz, çok şükür ki gelişmedi. 9, 8, 7, 6, 5, 4, 3, 2, 1, 9, 8...

Alt alta birikiyor hikâyeler sayfalarda, kalbimizde ise bildiğimiz yer yön algısı kaybolup gidiyor. İçe içe geçiyor bütün hikâyeler.


Hayatın türlü türlü ve renk renk iplikleri birbirine karışıyor. Çözmekte zorlanıyorum ama çözmem de gerekmiyor zaten. Hayat bu ipliklerden meydana gelen koskocaman, rengarenk ve kimi yerleri pörsümüş bir yumak. Ele avuca sığmayan bir yumak. Ben onu ne kadar kontrol etmeye çalışsam da, bir kedinin bir ip yumağıyla oynadığı gibi onunla oynamaya kalkışsam da, olmuyor işte. Tabii ipin ucunu kaçırınca da olmuyor. Tuttum ucundan nereye gidersek artık. Bazen ayaklarıma dolanıyor ip. Düşüyorum, geri kalkıyorum. Etrafımdaki renkleri görünce canlanıyorum, düştüğümü de unutuyorum. Kaldığımız yerden devam ediyoruz. Ben bu yumağı seviyorum, o da beni sarıp sarmalamaktan bıkmıyor. Yuvarlanıp gidiyoruz...

Ne diyorduk, hayatın iplikleri. Siyahı var, beyazı var. Ama sadece siyah ve beyaz yok, daha başka bir sürü renk var. Bütün renklerle dost olabilmek mesele. Yeşille, maviyle, morla ve tabii ki siyahla. Siyah ya da kara, ne derseniz deyin. Kelimeler önemsiz değil, tabii ki önemli. Bütün kelimeler önemli, bütün kelimeler güzel. Bu yüzden siyah veyahut kara, ne derseniz deyin. Yalnızca bir kara’nlığın içinde kaybolup kalmayın yeter.


“Ayna ayna de bana, söyle bana dolunay; Hafıza mı, ölüm mü, hangisi daha kolay?”


Hafızayı ağırladık, ölümü henüz duyduk ve gördük.

Hafıza zor, ölüm daha zor, hafıza...


Nihayet hikâyenin devamını dinlemeye hazır kahramanımız. Kırk kat yabancının değil, kendisinin, kırk kat derinliklerinin hikâyesi. Gerçek bir hikâye. Kendisinin ve kendisiyle birlikte tüm gerçek insanların gözleri önünde yazılmaya devam ediyor. Dolunayın güven veren aydınlığını seçmiş fon olarak. Ayın her hâli şahitlik ediyor, insanların her hâline.

Artık kendisi olduğu, bu oluşun sonuna vardığı bir an var mı hayatta? Galiba yok, galiba bunu anladı da artık. Bir daha yürüyememekten, düşememekten ve düşleyememektense, böylesi daha iyi. Kendisi olmaya doğru yürüsün dursun, durmadan.


Nur Banu


Karalama: Samsun, 2017 / Fotoğraf: İstanbul, 2019

Comments


Bir mesajınız varsa...

Teşekkürler :)

bottom of page