Yol Kenarı Çiçekleri
- nbgnctn
- 3 Nis 2022
- 2 dakikada okunur

Eskiden farklıydı bir şeyler, nedenini bilmediğim bir şekilde. Her sabah aynı saatte de kalksam, her gün aynı yolları da adımlasam, rutinin sıkıcılığı yoktu hayatımda. Oflamazdım güneş penceremden içeri girdiğinde. "Oh be" derdim, "sabah olmuş, oh be!" Beni bekleyen koca bir gün var önümde. Kısacık kış günlerinden birinde bile olsak, havalar çok soğuk da olsa, ben o günü genleştirmeyi, uzatmayı, küçük sevinçlerle doldurmayı bilirdim. Yürümeyi severdim, her gün aynı yollarda ve bazen 16-D'nin ikinci katında ağır ağır yol almayı da severdim. Kendimi bir film sahnesindeymişim gibi izlerdim. Filmin başını ve sonunu hiç sorgulamaz, sadece o an bana hangi rol düştüyse onu oynardım, heyecanla. 16-D ağır ağır ilerlerken, caddede dolaşan insanları, yani filmimin figüranlarını merakla seyrederdim. Yolları severdim.
Önceden yollarda iken ilhâm gelirdi. Telefonumun not defterini açardım ve unutmamak için zihnimde beliren cümleleri kaydederdim hemen. Bu cümleler bazen ahenkli bir bütünlük içinde, bazense fazlasıyla dağınık olurdu. Ama nasıl olursa olsun, beni iyi ederdi yazmak. Kelimeler evimdi, harfler evimin tuğlaları. Emek emek ördüğüm duvarların içinde saklanır, dışarıdaki dünyanın hır güründen -hır gür ayrı mı yazılır, bitişik mi- işte böylelikle kaçardım. Şimdi bunlar nereden aklıma geldi? Hani ilhâm önceleri gelirdi, çok önceleri…
Yolların kenarındaki çiçekli alanlar olur ya, işte orada çalışan, çiçek diken teyzeleri gördüğümde eskilere gittim. Yoldaki yaya işaretlerini boyayanları gördüğümde hemen ilhâmın gelip beni bulduğu günlere. Yol kenarı çiçekçileri ne düşünürler, ne hissederler çiçekleri dikerken...İşte bunları düşündüm minibüsle okula çıkarken. İlhâm mı, nostalji mi, adını koyamadığım bir halin içinde; yazmaya ve yaşamaya dair düşüncelerin arasında buldum kendimi. 16-D'de değilim bu kez, Hasköy minibüsündeyim, ufacık, kendi halinde, ama her seferinde içine nice dünyaları sığdıran bir minibüs. Yani, ilhâmı bir otobüse veya bir şehre bağlamak anlamlı değilmiş. Belki fakülteye vardığımda bunun üzerine bir şeyler yazmalıyım.
Belki de her sabah bu masaya oturduğumda ve her akşam bu masadan kalkmadan evvel bir şeyler karalasam, iyi gelecek bana. Odaların ve masaların ruhsuzluğuna bir ruh, renksizliğine bir renk, renk dediysem alelade bir renk değil, en canlısından bir turkuaz, bir leylak rengi gelecek. Gökkuşağı çıkacak demiyorum pencerelerimin önünde, çünkü biliyorum şartlar hemencecik böyle olgunlaşamaz. Ama biraz turkuaz ve biraz leylak. Bak, aslında çok şey istemiyorum sevgili okur.
Nur Banu
Comments